4 Nisan 2012 Çarşamba

Kahverenginin Anlamı ve Özellikleri





Kahverengi renk ve özellikleri



Gerçekçiliğin,plan ve sistemin rengidir. İnsanlar üzerinde canlılık hareketlilik etkisi bırakır. Kansas Üniversitesi Sanat Müzesi’nde bir araştırma için halının altını elektronik bir sistemle donatmışlar, duvar rengini beyaz ve kahverengi olarak değişebilir yapmışlar. Arka fon beyaz kullanıldığında, insanlar müzede yavaş hareket etmiş, daha uzun süre kalıp, daha fazla alanda dolaşmışlar. Arka fon kahverengiye döndüğünde ise, insanlar müzede çok daha hızlı hareket edip, daha az alan dolaşmış ve müzeyi çok daha kısa sürede terk etmişler. O yüzden dikkat ederseniz dünyadaki fast-food restaurantlarının hepsinin sandalyeleri ve masaları kahverengi, duvar boyaları ise kahverengi-şampanya-pembe karışımıdır. Hiçbir fast-foodcunun duvarını beyaz göremezsiniz. Burger King, Kentucky Fried Chicken ve benzer fast-foodlar yıllardır bilinçli olarak tüm duvarlarını baştan aşağıya kahverengi ağaç kaplama yaparlar. Bizim lokantacılar ise hâlâ lüks tutkusunda…


Büronuzda kahverengi mobilyalar kullanmayın! Kahverengi aynı zamandı teklifsiz, rahat bir renk olarak kabul edilir. Karşınızdakinin kendini resmiyetten uzak, daha rahat hissetmesini ve açılmasını sağlar. Tüm ünlüleri rahatlıkla konuşturmasıyla tanınan ünlü televizyoncu Larry King’i programında her seferinde kahverengi kravatlar ve ceketlerle görürsünüz.
Rivayetlere göre 40′lı yıllardan bu yana Avustralya’da kahverengi üç parça takım elbise üretilmediği söylenir. Batılılar, ‘You blend in people’ diyorlar. Kahverengi toprak rengidir ve diğer insanlar arasında kaybolur gidersiniz. İş görüşmelerinizde , profesyonel toplantılarda sakın kahverengi giymeyin.


Hayatı Hızlandıran Kahverengi

Kahverengi toprağın, yani doğumun ve bereketin rengidir. Kahverengi hareketleri hızlandırır. Bu rengi seven insanlar fiziksel olarak çok duyarlıdırlar, tenleri çok hassastır ve sinirleri mükemmeldir.
Kahverengi toprak rengi olduğundan kaybolmanın ve saklanmanın da rengidir.Kıyafetlerde pek fazla tercih edilmez, çünkü kahverengi giyen insanlar dikkat çekmezler.Kahverengi, rahat bir renk olarak kabul edilir.Bej gibi açık tonları ise ferahlığı, açık yürekliliği ve samimiyeti tanımlar.Kişinin kendini rahat , resmiyetten uzak hissetmesini ve paylaşımcı olmasını sağlar. Birçok kişi kahverengi rengini kullanmaktan kaçınır ancak tonlarıyla kullanıldığında uygulama alanları genişler. Kahverengi, sarı, turuncu ve kırmızı ile birlikte zengin ve derin bir anlam verir.Açık maviyle birleştirilince, modernizmi ve sportifliği anlatır.Bejle birleştirildiğinde ise aktif, sofistike ve genç bir görünüm verir.Bu yüzden modada ve iç tasarım endüstrisinde kahverengi ve bej en çok kullanılan renkler arasındadır.
Kahverenginin dekorasyondaki etkileri
Kahverengi insan hareketini hızlandırdığı için özellikle fastfood restoranları, iç mekanlarında kahverengini kullanırlar. Sosyal dengeyi ve toplum içinde rahatlığı sağlayan renkler olarak ev dekorasyonunda da sıkça kullanılan kahverengi ve bej, özellikle zemine hakim olmalarıyla, güvenlik duygusunu ve toprağın yarattığı rahatlık hissini verirler .Sıcak nötr nitelikleri, güvenlik ve bağlılık duygusu yaratır. Diğer yandan yemek ve oturma odalarında şeftali rengiyle birlikte kullanıldıklarında, hem samimi hem de çocukların öteki kişilerle etkileşimi için sıcak bir ortam yaratır.


Kahverenginin simgeleri

Kahverengi, sağlamlık, güvenilirlik, rahatlık, dayanıklılık, basitlik ve dostluğu simgeleyen bir renktir. Toprağın yani doğumun ve bereketin rengidir. Aura rengi olarak fazla rastlanmasa da anlaşılır ve pratik bir karakteri olan insanlar bu rengi tercih ederler. Başarıya yavaş yavaş ulaşmanın simgesidir. Açık ve dürüst hareket etmenin sembolüdür.Ancak kahverenginin diğer renklerle karışması bu özelliklerini gölgeleyebilir. Sönük ve kırmızımsı bir kahverengi, duygusallığı daha ön plana alır. Bej anlayışın ifadesiyken koyu kahverengi ise huysuzluğu ve eleştirel bir yapıyı temsil eder.


Kahverenginin insan sağlığı üzerindeki fiziksel etkileri

Kahverengi hareketleri hızlandırır. Bu rengi seven insanlar fiziksel olarak çok duyarlıdırlar, tenleri çok hassastır ve sinirleri mükemmel bir alıcı olarak çalışır. Bu renk üzerine, Kansas Üniversitesi için bir sanat galerisinde yapılan deney sırasında duvarları rengi bilgisayar yardımıyla değiştirilebilir hale getirilmiştir. Fonda beyaz kullanıldığında insanlar sergide yavaş hareket etmiş , kahverengiye döndüğünde ise insanlar daha hızlı hareket etmişlerdir ve bu şekilde müzede daha az zamanda gezmeyi başarmışlar.


Kahverengi nin psikolojik etkileri

Renk listesinin başında olan kahverengi olan kişiler, daima özel bir çevreye ihtiyaç duyarlar çünkü kendilerini ancak bu çevrede güvenli hissederler. Kahverengi gözlü insanlar çoğu zaman duygularına göre davranırlar, yalnızlık onlara göre değildir ve her an birilerine ihtiyaçları vardır. Psikolojik rahatlık onlar için önemlidir, kaotik bir yaşam sinirlerini yıpratır. Gerek duygusal gerekse maddesel güvensizlik onları herkesten fazla yorar. Huzursuz, gerilimli ve sıkıcı atmosferlerden daima kaçarlar ve yüksek elektrikli ortamlar onları dünyaya küstürebilir. Kahverengiyi tercih eden erkeklerin davranışları, yaşayışları ve giyinişleri sadedir . Hayatta çok çabuk tatmin oldukları için pek fazla para harcamazlar.Müstakil yaşamasını seven kişilerdir.Makul olurlar bu yüzden duyguları çok ön planda değildir. Sakinliği her durumu enine boyuna düşünmeyi ve çabuk karar vermemeyi severler. Davranışlarında tutarlılık görülür. Kahverengini tercih eden kadınlar ise, geniş hayal gücünden uzak ve metodik olurlar. Daima doğruyu sevdikleri için zararsız bir yalan söylemekten çekinirler.Sabır ve sevgileri sonsuzdur.Onun için çok iyi birer anne olurlar.

Yeşil Rengin Anlamı ve Özellikleri


Yeşil renk ve özellikleri



Yeşil, doğanın ve baharın rengidir, insanlar üzerindeki etkisi tartışılmaz. Yaratıcılığı körükler. Ayrıca huzuru ve üretkenliği temsil eder. Güven ve rahatlık veren bir renktir. Yeşil tabiatta hakim olan bir renk olduğu için rahatlatıcı ve sakinleştirici etkisi de büyüktür. Yeşil rengin ağırlıklı kullanıldığı yerlerde üretkenlik artar. Yeşil alanlarda insanların daha az mide ağrısı çektiği tespit edilmiştir.
Yeşil, güven ve huzur verir . O yüzden bankaların logolarında en çok tercih ettikleri iki renkten biridir. Yatak odası için de rahatlatıcı bir renktir. Batıda büyük otellerin mutfaklarında duvar renginin, aşçıların yeniliklerini arttırmak için yeşile boyandığı söylenir. Hastaneler de logo ve iç dizaynlarında yeşili tercih eder. Çünkü rahatlatıcı ve sakinleştiricidir. Sakız paketlerinde ve sebze satılan yerlerde de yeşil en çok tercih edilen renktir.


Sakinleştiren Yeşil

Dinlendirici bir renk olan yeşilin yorgun insanlar üzerinde yatıştırıcı, sakinleştirici bir etkisi vardır. Özellikle mavi ile karıştırılmış yeşil, pasif, sinirli ve tansiyonlu anları azaltır.


Yeşil, sakinleştirici, iyileştirici ve yapıcı nitelikleriyle insanları olumlu etkileyen bir renktir.


Yeşil rengin dekorasyondaki etkileri
Yeşil gözleri dinlendiren ve heyecan duygusunu azaltan bir renk olduğu için mekanlarda huzur verir. Açık tonları daha duygusal atmosferler için tercih edilir.Sonsuz bir tinsellik ve barışıklık duygusu da yarattığı için evlerde bol miktarda yeşil bitkiler bulundurulması tavsiye edilir. İlkbahar mevsimini çağrıştıran özelliği ile, uygulandığı her mekana temiz hava ve canlılık katar. Diğer yandan ofislerde kullanılan yeşil renk, güven verici bir izlenim bırakır.


Yeşil rengin simgeleri

Doğanın simgesi olan yeşil, yaşama umudunu simgeler. Koyu yeşil renk haset, kıskançlık ve batıl inanç anlamlarını taşırken açık yeşil, yeni bir yaşamın, enerjinin ve bereketin rengidir.


Yeşil rengin insan sağlığı üzerindeki fiziksel etkileri
Dinlendirici bir renk olan yeşilin yorgun insanlar üzerindeki yatıştırıcı, sakinleştirici bir etkisi vardır. Özellikle mavi ile karıştırılmış yeşil, pasif, sinirli ve tansiyonlu anları azaltır.Gerginliği ve kan basıncını düşürür, hipnoz edici etkisi vardır, kılcal damarları açarak sıcaklık hissi uvandırır. Yeşil ışınlar, duyguların dengelenmesine yardım eder ve hipofiz bezini uyarır.Afrodizyak özelliğinden ötürü cinsel zindelik için kullanılır.Yeşil titreşimler bakteri, virüs ve diğer mikroplara karşı dezenfektan rolü oynar.
Pastel yeşil yada koyu ise,kaslar ve kemikler üzerinde yapıcıdır. Yeşil rengin vücut üzerindeki en belli başlı etkileri şöyle sıralanabilir:


Antiseptik:Zayıflamayı önler.
Dezenfektan:Mikroorganizmaları ve bakterileri yok eder.


Yeşil ile tedavi edilebilir rahatsızlıklar arasında astım, yorgunluk, nezle, uykusuzluk, asabiyet ve çeşitli sinir hatsallıkları yer alır. Yeşilin kontrendike olduğu bir durum tespit edilmemiştir.


Yeşil rengin psikolojik etkileri
Gözleri ve bedeni en çok dinlendiren renk olan yeşil,sıcak havalarda serin, serin havalarda sıcaklık hissi verir.İnsanlara umut duygusunu aşıladığı gibi kendini psikolojik ve bedensel olarak iyi hissetmeyi de sağlar.


Psikolojik olarak yeşil renk, yüksek tansiyonlu ortamlardan çekilmeyi temsil eder.Oturarak yapılan aktiviteler, konsantrasyon ve meditasyon için bu renk idealdir.


Yeşilin çocuk gelişimi üzerindeki etkileri
Yeşil, çocukların birbirleriyle arkadaşça ve yardımsever bir şekilde iletişim kurabilecekleri samimi bir ortam yaratır.Aynı zamanda,çocukların kendilerine olan saygılarını ve çevreyle uyum için yaşayabilme yeteneklerini geliştirmelerine yardımcı olur Diğer yandan yeşil, arkadaşlarla yaşanabilecek zor durumlarda kendine güveni vurgular. Başkalarından yardım istemek için onlara yaklaşabilmeleri konusunda çocukların kendilerini rahat hissetmelerine yardımcı olan yeşil renk, eğiticilik rolü bakımından da hakim bir renktir.

Mavi rengin anlamı ve özellikleri


Mavi

Yumuşaklık,sukunet,sonsuzluk ve sinir sistemini yumşatır.İyileştirici,uzlaştırıcı,tedavi edici ve caydırıcı potansiyeli yüksek bir renk.Teorik olarak ulaşılamaz, enginlik, derinlik, gizem ve sevgi boyutu içeriyor.Mavi Rengin Anlamı Gökyüzü, deniz ve uzay gibi, mavi, sakin, dinlendirici ve derin bir renktir.Giysilerde kullanıldığında, denge ve uyum olduğu kadar, bir çeşit yaşama sevinci de yayar.
İç dekorasyonda alanı daha aydınlık yaparak genişletir.Mavi Rengin Anlamı Sinir, sıkıntı, heyecan için iyileştirici olan bu ışık, tam olarak dinlenmeye yardım eder.Dinlendirirci ortamlarda, mavi yansımalar kullanılmalıdır.Mavi ister çok koyu, ister açık olsun, içinde özgürlük ve uyum taşır.Durgun deniz sakinliği, yumuşak davranışları, yaşam sevgisini ve dostluğu sembolize eder.


Mavi Rengin Anlamı 

Mavinin red edilmesi ,endişe, başkaları ile münasebetlerde başarısızlık olduğu kadar derin bir dengesizlik belirtisi de olabilir.Bu sorunlar, kışkırtma ve hareketlilik rengi olan kırmızıdan veya ısıtan sarı ve kestane renginden yoğun birer dozla giderilir.Mavi, bir işi gerçekleştirmenin, dengeli birliğin ve doğal eğilimlerin rengidir.
Mavinin Duygusal ve Zihinsel Özellikleri
(Tamamlayıcı rengi: Turuncu)

Mavinin Yükselen Özellikleri

Mavi renk,derin ruh dünyasını ve sonsuzluğu ifade ederken sakinliği,güven ve sadakat duygusunu sembolize eder.Yeteneğin,güzelliğin,barışın,sevginin,şifanın ve görev bilincinin rengidir.Mavi tedavi edicidir.Onur ve gurur yükler.

Mavinin Kaybolan Özellikleri

 Mavi renk,sürekli bir arayış içerisindedir.Şüphe,güvensizlik ve yetenek eksikliği bu rengin olumsuz yönleridir.Kozmosun rengi olan mavi,insanı gerçekleşmesi mümkün olmayan hayallere de sürükleyebilir.Bu sebepten ötürü kendi özgüveni olmayan,aşırı duygusal karakterler de yaratır.Mavi insanlar,tekdüzeliğe alıştırabilecek özelliğe sahiptir.Mavi durgun, ağır ve soğuk bir kişilik de oluşturabilir.

Mavinin Fiziksel Özellikleri

Mavinin sakinleştirici ve dinlendirici özelliği olduğu gibi yüksek nabız,hipertansiyon ve ateşli hastalıklarda tedavi için kullanıldığında iyi bir şifacıdır.Bir başka deyimle kırmızının panzehiridir.Adet kanamaları ve adet sonlarında hanımlar bu rengi denge için kullanabilirler.

Kırmızı Renginin Anlamı ve Özellikleri


En sıcak renk kırmızıdır. Kırmızı renk fiziksel anlamda hareketliliği, dinamizmi ve gençliği; duygusal anlamda ise mutluluğu, azim ve kararlılığı ifade eder. Bir nevi gücün ve azmin simgesidir. İnsanı harekete geçirir. Hareketliliğin ve azmin ihtiyaç duyulduğu yerlerde kırmızı kullanılması uygun olabilir. Çünkü kırmızı renk insana şevk, azim ve hareketlilik kazandırır. Bundan dolayı özellikle gençlere hitabeden ürünlerde kırmızı sıkça kullanılır.
Kırmızının, özellikle yakın mesafelerden, fark edilmesi kolaydır. Bu nedenle, uyarı işaretlerinde genellikle kırmızı renk kullanılır. Fakat uzaklaştıkça kırmızının fark edilmesi zorlaşır. Bundan dolayı, uzak mesafelerden fark edilmesi istenen işaretler için mavi renk daha uygundur.
Kırmızı ilk anda dikkat çekicidir, fakat uzun süre kırmızı ışığa maruz kalınırsa rahatsız ve tedirgin edici olmaya başlayabilir. İlk anda kendine çeken kırmızı, sonra kendinden uzaklaştırmaya başlayabilir.
Kırmızı renk iştah açıcı olmasının yanında zaman kavramını da unutturmakta ve uykuyu kaçırmaktadır. Bu nedenle, özellikle yemek odalarında ya da lokantalarda tercih edilebilir. Kolay fark edilmesi, önce kendine çekmesi ve sonra uzaklaştırması fast-food türü işyerlerinde çok sık olarak kullanılmasına neden olmaktadır.
Uzun süre kırmızıya maruz kalmak duyarsızlığa, kabalık, kızgınlık ve saldırganlığa zemin hazırlayabilir.
Kırmızı renk tansiyonu ve kan akışını hızlandırır. İnsana hareketlilik kazandırır ve mutluluk verir. Bu özellikleri ile hüzünlü olanları neşelendirmeye yardımcı olur. Kansızlık, soğuk algınlığı ve felç gibi şikayetleri olanların tedavisini destekleyici olarak kullanılabilir. Bununla birlikte yüksek tansiyon, gerginlik ve yüksek ateş gibi olumsuzluklara da zemin hazırlayabilmektedir.
Kan akışını hızlandıran ve hareketliliği teşvik eden kırmızı aynı zamanda tahrik edicidir. Bundan dolayı, özellikle çocuk sahibi olamayan ya da birbirine daha yakın olmak isteyen çiftler için yatak odasında ve geceliklerinde tercih edebilecekleri bir renktir.

3 Nisan 2012 Salı

RENKLERİN ANLAMLARI VE ÖZELLİKLERİ

Rengin yapısal niteliklerine bağlı olarak duygusal etkinlikleri aşağıda özetlenmektedir.
1- Renk kullanıldığı mekanı etkilemektedir. Örneğin bir mekanda parlak renklerin yoğun olarak kullanılması heyecan ve neşeli bir etki yaratırken; sakin ve pastel tondaki renkler dinlendirici bir etki yaratmaktır.
2- Mekana birlik ya da çeşitlilik kazandırır. Sıcak veya soğuk grup içindeki benzer renk düzeni veya tek renkten oluşan bir düzen birlik duygusuna katkıda bulunurken; farklı renklerden oluşan bir düzen çeşitlilik duygusu vermektedir.
3- Malzemenin öz - niteliğini ifade eder
4- Renk formu belirler. Bir çizgi, iki boyutlu bir yüzey ya da üç boyutlu bir hacim, çevresiyle, geri planıyla karşıt renklerin kullanımıyla belirlenmektedir.
5- Oranları etkiler, yatay çizgilerde zıt renklerin kullanımı genişlik duygusunu, düşey doğrultularda kullanımı ise yükseklik duygusunu uyandırmaktadır.
6- Ölçeği ortaya çıkartır, belli eder. Tek renkli elemanlardan oluşan bir yapının ölçeğini uzaktan belirlemek güçtür, ancak yapı elemanları zıt renklere sahip ise ölçeği uzaktan daha kolay anlaşılmaktadır.

28 Mart 2012 Çarşamba

Necip Fazıl Kısakürek'in Ailesi









Adını büyükbabası Necip Efendi'den alır. Necip Efendi, o zamanlar Halep Vilâyetine bağlı bir sancak olan Maraş'ın Müftüsü idi. Müftü, bir gün Maraş'a gelen Halep Valisi Salim Paşa'yı konağında misafir etti. Vali, zekâ ve terbiyesine hayran kaldığı Müftüsünün oğlu Mehmet Hilmi Efendi'yi, iyi bir eğitim görmesi için beraberinde İstanbul'a götürmek istedi. Bu teklife kabul etmeyen Necip Efendi'yi uzun ısrarlar sonucu ikna etti ve genç Mehmet Hilmi Efendi'yi beraberinde İstanbul'a götürdü.
Mehmet Hilmi Efendi İstanbul'da yüksek tahsilini yaptı ve bir süre sonra Hariciye Müsteşarlığı ve Hariciye Nazırlığı'na yükselen Salim Paşa'nın kızı Zafer Hanım'la evlendi. Necip Fazıl'ın babası Abdülbaki Fazıl Bey bu evliliğin ürünüdür.
Necip Fazıl'ın doğduğu Çemberlitaş'taki bu konakta, işte böyle köklü ve varlıklı bir aile ikâmet etmektedir. Konakta aile fertlerinden başka "bir ahçı, bir ahçı yamağı, bir zenci uşak, Bingazi muhaciri bir hususi hizmetçi, iki arabacı, bir sürü halayık, besleme, kadın işçi..."[4] vardı ve 40-50 yaşlarında evlenmemiş, babasına Fransızca öğretsin diye tutulmuş bir Fransız mürebbiye, tipik ve varlıklı bir Osmanlı ailesi görüntüsünü tamamlıyordu.
Kendi gözüyle "...her unsuriyle hassasiyetimi gıcıklayan koca bir konak, her ferdinin nereden gelip nereye gittiğini bilmediği uğultulu bir cereyan içinde, her ân iniltilerle açılıp örtülen mırıltılı kapılar arasında ve bütün bir ses, renk ve şekil cümbüşün ortasında, beş hassamın sınırını tırmalayıcı ve ilerisini araştırıcı derin bir (melankoli) duygusundan ibaret..."[5]
"Muhasebe" isimli şiirinde; yine bu üç katlı bir ahşap konağın, değişen yüzlaşan toplumun her katı, ayrı bir dönemi ve nesli temsil eden (babaanne, anne ve çocuklar) şiirselleştirir:[6]
Üç katlı ahşap evin her katı ayrı âlem!
Üst kat: Elinde tesbih, ağlıyor babaannem!
Orta kat: (Mavs) oynayan annem ve âşıkları,
Alt kat: Kızkardeşimin (Tamtam) da çığlıkları.
Bir kurtlu peynir gibi, ortasından kestiğim;
Buyrun ve maktaından seyredin işte evim!


KAYNAK:http://tr.wikipedia.org/wiki/Necip_Faz%C4%B1l_K%C4%B1sak%C3%BCrek

Necip Fazıl Kısakürek' in Vasiyeti







Vasiyetinin bir kısmı:

Fikir ve duyguda vasiyete lüzum görmüyorum.Bu bahiste bütün eserlerim, her kelime, cümle, mısra ve topyekün ifade tarzım vasiyettir. Eğer bu kamusluk bütünü tek ve minicik bir daire içinde toplamak gerekirse söylenecek söz "Allah ve Resulü; başka her şey hiç ve batıl" demekten ibarettir.[kaynak belirtilmeli]
Beni, ayrıca hususi vasiyetimde gösterdiğim gibi, İslamî usullerin en incelerine riayetle gömünüz! Burada, umumi vasiyette de belirtilmesi gereken bir noktaya dokunmalıyım.[kaynak belirtilmeli]
Cenazeme çiçek ve bando muzika gönderecek makam ve şahıslara uzaklığımız ve kimsenin böyle bir zahmete girişmeyeceği malum... Fakat bu hususta bir muziplik zuhur edecek olursa, ne yapılmak gerektiği de beni sevenlerce malum... Çiçekler çamura ve bando yüzgeri koğuşuna.[kaynak belirtilmeli]Çile şiirindeki şu satırlar vasiyetini teyit eder niteliktedir:


Son günüm olmasın çelengim top arabam
Beni alıp götürsün tam dört inanmış adam

KAYNAK:http://www.ezberim.com/edebiyat/16060-necip-fazil-kisakurek-vasiyeti/

Necip Fazıl Kısakürek' in Çalışmaları










12 yaşında şiire başlayan Necip Fazıl'ın ilk şiir kitabı daha 17 yaşında iken yayınlandı ve şiirleri M.E.B'in ders kitaplarında okutuldu. Genç yaşta yazdığı tiyatro eserleri, dönemin tiyatrolarında aylarca kapalı gişe sahnelendi.[kaynak belirtilmeli] Paris dönüşü yayımladığı Örümcek Ağı ve Kaldırımlar adlı şiir kitapları onu çok genç yaşta ünlü yaptı. Henüz otuz yaşına basmadan çıkardığı yeni şiir kitabı Ben ve Ötesi (1932) ile takdir toplamayı sürdürdü. Bir çok kişi tarafından da çok sevilen şair "Üstad Necip Fazıl Kısakürek", olarak anılmaya başlandı.
Şöhretinin zirvesinde iken felsefi arayışlarını sürdürüp içinde yeni bir dönemin doğum sancısını hisseden Necip Fazıl için 1934 yılı gerçekten de hayatının yeni bir dönemine başlangıç olur. 30'lu yaşlarında bohem hayatını en koyu rengiyle yaşadığı günlerde Beyoğlu Ağa Camii'nde vaaz vermekte olan Abdülhakim Arvasi ile tanışır ve bir daha ondan kopamaz.
Daha sonraları onun için; 1940 yılında;

"Allah dostunu gördüm, bundan altı yıl evvel,
Bir akşamdı ki, zaman donacak kadar güzel."

“Bana, yakan gözlerle, bir kerecik baktınız;
“Ruhuma, büyük temel çivisini çaktınız!”

diyeceği bu büyük insan, onun hayatında yeni bir devrin başlamasına vesile olur ve üstat, hayatında meydana gelen bu değişikliği şu mısralarla özetler:

“Tam otuz yıl saatim işlemiş ben durmuşum;
Gökyüzünden habersiz, uçurtma uçurmuşum...”

Bu tanışma onun hayatında dönüm noktası oldu. İslami kimliği ile öne çıkmaya başladıktan sonra ders kitaplarından şiirleri ve fikirleri çıkarıldı. Necip Fazıl'ın hemen tümünde üstün bir ahlak felsefesinin savunulduğu tiyatro eserlerini birbiri ardına edebiyatımıza kazandırması bu döneme rastlar.
Tohum, Para, Bir Adam Yaratmak, Nam-ı Diğer Parmaksız Salih gibi piyesleri büyük ilgi görür. Bu eserlerden Bir Adam Yaratmak, Türk tiyatrosunun en güçlü oyunlarındandır. Cinnet Mustatili adlı eserinde hapishane anıları yer alır. Sık sık kapatılan ve çeşitli bahanelerle toplatılan Büyük Doğu'nun çıkmadığı sürelerde günlük fıkra ve çeşitli yazılarını Yeni İstanbul, Son Posta, Babıalide Sabah, Bugün, Milli Gazete, Her Gün ve Tercüman gazetelerinde yayınladı.
Büyük Doğu Hareketi'ni başlattığı Büyük Doğu dergisinde çıkan yazılarıyla İsmet Paşa ve tek parti (CHP) yönetimine şiddetli bir muhalefet sürdürmesi sonucu hakkında açılan çok sayıda davada yüzlerce yıl hapsi istendi. 163. maddeye aykırı bulunan yazıları ile birkaç yılda bir hapse mahkûm oldu.
1980'de Kültür Bakanlığı Büyük Ödülü'nü, İman ve İslam Atlası adlı eseriyle fikir dalında Millî Kültür Vakfı Armağanını (1981), Türkiye Yazarlar Birliği Üstün Hizmet Ödülü'nü (1982) almıştır. Ayrıca Türk Edebiyatı Vakfı'nca 1980'de verilen beratla 'Sultan-üş Şuara' (Şairlerin Sultanı) unvanını kazanmıştır.
Yaşar Nâbi tarafından, "bir mısrası Türk milletini ihya etmeye yeter" denilerek övülmüştür.

KAYNAK:http://tr.wikipedia.org/wiki/Necip_Faz%C4%B1l_K%C4%B1sak%C3%BCrek

Necip Fazıl Kısakürek' in Şiirleri









Necip Fazıl Kısakürek Şiirleri:
1 Sakarya
2 serseri
3 akşam
4 Anneme
5 Anneme mektup
6 Aydınlık
7 Aynalar
8 Çocuk
9 Ayrılık Vakti
10 Beklenen
11 BEKLEYEN
12 Bendedir
13 bu Yağmur
14 Canım İstanbul
15 Çile
16 Anneciğim
17 DAĞLARDA ŞARKI SÖYLE
18 DAYAN KALBiM
19 Destan
20 DÖNEMEÇ
21 FEZA PİLOTU
22 GECEYE ŞİİR
23 GECEYE ŞİİR -1-
24 GURBET
25 HATRINA DÜŞECEĞİM
26 HEP BU AYAK SESLERİ
27 KADIN
28 KALDIRIMLAR
29 KARACAAHMET
30 KURTULUŞ BESTESİ
31 MUHASEBE ..
32 OLMAZ MI?
33 OTEL ODALARINDA
34 PERDELER
35 SAÇLARIN
36 SAKARYA TÜRKÜSÜ
37 TAKVİMDEKİ DENİZ
38 UTANSIN
39 UYAN YARİM
40 YAR O Kİ
41 YOLCULUK
42 ZİNDANDAN MEHMEDE MEKTUP
43 Bekleyen
44 Beklenen
45 BEKLENEN


KAYNAK:http://tr.wikipedia.org/wiki/Necip_Faz%C4%B1l_K%C4%B1sak%C3%BCrek

Necip Fazıl Kısakürek' in Hayatı


26 Mayis 1904'te, Persembe günü sabaha karsi, Istanbul'da büyük bir
konakta dogdu.

Kayitli bir secereyle, Alâüddevle devrinin Seyhülislâmi Mevlâna Bektût Hazretlerine dayanan ve Osmanogullarindan daha eski bir familya olan Dülkadirogullarina bagli 'Kisakürekler' soyuna mensuptur.

Necip Fazil, ilk dinî telkin ve terbiyesini, tek oglunun tek oglu olarak Mehmet Hilmi Efendi'den aldi; okuyup yazmayi henüz 5-6 yaslarindayken ondan ögrendi. Birçok siirinin ana imajini ve ruhî kaynagini teskil eden 'yakici bir hayal kuvveti, marazi bir hassasiyet, dehsetli bir korku' seklinde özetledigi ve hastaliktan hastaliga geçtigi ilk çocukluk yillarini, çocukluk hâtiralarinin kaynastigi bir 'tütsü çanagi' olan, büyükbabasina ait Çemberlitas'taki Konak'ta geçirdi.

Büyükbabasi Mehmet Hilmi Efendi'den sonra, hasariliginin önüne geçmek için onu 5-6 yaslarinda bir sürü 'abur cubur' romanla tanistiran, eski Halep Valisi, Zaptiye Naziri Salim Pasa'nin kizi, büyükannesi Zafer Hanim, ruhi yapisini baska hassasiyetler açisindan etkilemekte büyük pay sahibi oldu. Bir yas küçügü kiz kardesi Selma ile büyük babasinin ölümü ise, onu disaridan etkileyen çocukluk günlerine ait asla unutamayacagi iki hadiseyi teskil etti.

Bahriye Mektebi'ne girecegi 1916 senesine kadar Büyükdere'de Emin Efendi isimli sarikli bir hocanin islettigi mahalle mektebinden baslayarak çesitli okullara devam etti. Fransiz Papaz ve Kumkapi'daki Amerikan kolejinin ardindan Serasker Riza Pasa yalisindaki Rehber-i Ittihad mektebine verildi. Yatili olan bu mektepte de fazla kalamayinca, bir süre için Büyük Resit Pasa Numûne mektebine ve seferberlik sebebiyle gidilen Gebze'nin Aydinli köyünde, köyün ilk mektebine yazildi. Ilk mektebi, Heybeliada Numûne Mektebi'nde bitirdi.

1916'da, 'Ne oldumsa bu mektepte oldum' dedigi ve sahsiyetinin ana dokusunu örgülestirdigi 'Mekteb-i Fünûn-u Bahriye-i Sahâne'ye imtihanla ve en titiz muayeneler neticesinde alindi. Hayatinin en nazik dönemini geçirdigi Bahriye Mektebi, içindeki bütün isik cümbüsleriyle ona, kendisini gösteren bir ayna, parlak bir zemin oldu. Ilk metafizik arayiciliklari ve zabitlerin bile benimsedikleri 'Sair' lakabi ile ilk aruz talimleri orada basladi.

Namzet sinifindan ayri üç harp sinifini bitirdikten ve mezuniyet durumuna geçtikten sonra diplomasini beklerken, ilave edilen dördüncü sinifi bitirmemeye karar verdi ve mektepten ayrildi. Bir müddet sonra da, o tarihte namzet ve sadece üç harp sinifindan ibaret Bahriye Mektebini ikmal ettigine dair diplomasini aldi. (1920)

17 yasinda, o günkü adiyle ' Istanbul Darülfünûnu Edebiyat Medresesi Felsefe Subesi 'ne girdi. (1921)


O günlerin (1928 Harf inkilabina kadar) edebiyat alemini, Ziya Gökalp'in kurup Yakup Kadri ve arkadaslarinin çikardigi Yeni Mecmua, Dergâh, Anadolu Mecmuasi, Milli Mecmua ve Hayat Mecmuasi teskil etmekteydi. Bu âlem içinde ilk siirlerini Yeni Mecmua'da yayinladi.

(1922) Cumhuriyetin ilanindan bir yil sonra, 20 yasinda, Maarif Vekaletinin Avrupaya tahsile gönderilecek ilk talebe grubu için açtigi imtihandaki basarisiyle üniversitedeki (sömestre) lerini resmen tamamlamis sayildi ve Paris'e gönderildi. Sorbon Üniversitesi Felsefe bölümüne girdi. (1924)
Paris hayati, kendini arayisinin müthis his helezonlari, korkunç girinti ve çikintilari arasinda, nefs cesareti bakimindan hayal yakici bir tablo çizdi.

1925'te ilk siir kitabi 'Örümcek Agi'ni bastirdi. O yillarda bankacilik yeni ve gözde bir meslekti. 'Felemenk Bahr-i Sefit Bankasi'nda çalismakta olan Salih Zeki'yi ziyarete gittigi bir gün, arkadasinin tesvik ve tavassutu ile ayni bankada ise basladi. Daha sonra gayet kisa sürelerle Osmanli Bankasinin Ceyhan, Istanbul ve Giresun subelerinde çalisti.

1928 - 29 senelerinde 'Bâbiâli' adli otobiyografik eserinde tafsilatli sekilde anlattigi, Bâbiâli palamarina bagli 'Bohem Hayati'ni son kertesine çikardi.
Henüz 24 yasindayken, 'Kaldirimlar' isimli ikinci siir kitabinin yayinlandigi ve ortaligi takdirle karisik hayret seslerinin bürüdügü 1928 yili, onun siir diyapozonunun herkesce begenilmek noktasindan en dik irtifalari kaydettigi basamak oldu. Bütün eser mevcudu 64 yaprak ve 128 sahifeyi geçmezken, hakkinda yazilip çizilenler bunu kat kat geçmisti.

1929 yazinin sonlarina dogru gittigi Ankara'da, içinde 9 yil müddetle çalisacagi ve müfettislige kadar yükselecegi Is Bankasina Umum Muhasebe Sefi olarak girdi. (5 Agustos 1929) Taksim'deki meshur tarihi bina Taskisla'nin 5'inci Alayinin Zâbit kitasinda 6 ay neferlik; Harbiye'de Ihtiyat Zâbit Mektebinde 6 ay talebelik, pesinden de 6 ay subaylik yapti. 18 aylik bu askerlik macerasi, 1931 senesinin baslarindan 1933 senesinin ilk aylarina kadar fâsilalarla devam etti.

Askerligi bittikten sonra Ankara'ya döndü. Üçüncü siir kitabi 'Ben ve Ötesi'nin çikisindan sonra artik renk renk konfeti yagmuru altinda ve söhretinin zirvesindeydi.

1934'de bir aksam, nihayet bir aksam, çalistigi bankadan Bogaziçindeki evine dönmek için bindigi 'Sirket-i Hayriye' vapurunda karsisina oturan ve gözlerini ondan ayirmayan; o güne kadar hiç görmedigi, bir daha da göremiyecegi Hizir tavirli bir adam, ona, kâinat çapinda bir vaadin, Abdülhakîm Arvâsî Hazretleri'nin adresini verdi.

Sicak bir ilkbahar günü, yanina Abidin Dino'yu aldi ve Eyüb sirtlarina çikti. Belki üç, belki bes saat süren o günkü temastan aldigi kelimeler üstü bir tesirle çarpilip kaldi ve bir daha birakmamacasina o Büyük Zat'in eteklerine yapisti.

Hikayesi 'O ve Ben'de yer alan, korkunç bir fikir buhranina (crise intellectuelle) , büyük ruh istirabina çattigi 34 yili, bu yüzüyle ise, hayatinin en belali senesi oldu.

Yasadigi buhranli günlerden sonra Efendisinin manevi tesiriyle açilan kitaplik çapta eser verme devrinin ilk eseri 'Tohum'u yazdi. (1935)
1936'da Celal Bayar'in temin ettigi ilanlar yardimiyla çikardigi ve 16 sayi sürdürdügü 'Agaç' Mecmuasi, dönemin önde gelen entellektüellerini çatisi altinda topladi.

Uzun süredir üzerinde çalistigi, büyük ruh çilesinin sahne destani 'Bir Adam Yaratmak' piyesini 63 numarali ocak idaresinin teftisini yapmak için gittigi Zonguldak'ta bitirdi. (8 Temmuz 1937) . Eser ilk defa 1937-38 kisinda, Istanbul Sehir Tiyatrosu'nda Muhsin Ertugrul tarafindan temsil edildi ve muazzam bir alaka dogurdu. 1938 senesinin baslarinda Ulus Gazatesi yeni bir Milli Mars için müsabaka açti. Ayrica kendisine özel olarak yapilan teklifi; öne sürdügü isi umumilestirmekten..yani 'müsabaka'dan vazgeçilmesi sartinin hemen kabulü üzerine benimsedi ve sonunda 'Büyük Dogu Marsi' olarak kalan siiri yazdi.

Sonbaharda, artik kendini 'dolap beygirinden farksiz' hissetmeye basladigi Bankadan istifa etti (10.10.1938) : ve vakit geçirmeden Haber gazetesine girdi. Kisa bir süre sonra da Son Telgraf gazetesinde, Bâbiâlinin önde gelen muharrirlerinin aksine, Ikinci Dünya Savasinin kaçinilmaz oldugu görüsünü savundu ve hakli çikti. Hâdiseleri önceden haber verir mahiyetteki teshis ve tahlilleri karsisinda muhalifleri ancak söyle diyebildi:
'- Bu adam ne derse çikiyor! ..'

Zamanin Maarif Vekili Hasan Âli Yücel tarafindan Ankara Devlet Yüksek Konservatuarina Hoca olarak tayin edildi. Bu Profesörlük isinin trenlerde kondöktörlüge döndügünü ileri sürerek Hasan Âli'den Istanbul'da bir görev istedi. Güzel Sanatlar Akademisi'nin Yüksek Mimari kismina atandi. Ayrica Robert Kolej'in son siniflarinda Edebiyat Hocaligi yapti.

1939'da, ileride bas köseye oturtacagi en sevdigi siirini, bu tarihten 5 yil önce yasadigi anlatilmaz ve anlasilmaz büyük ruh istirabinin siirini (Çile) verdi.

1940 yilinda Türk Dil Kurumu hesabina 'Namik Kemal' isimli bir eser kaleme aldi ve vaktiyle Abdülhakîm Arvâsî Hazretleri'nin Ulu Hakan Abdülhamîd hakkinda söylemis oldugu hakikatleri, bu eser zâviyesinden tetkiklerini derinlestirdikçe bizzat gördü.

1941 senesinde, yine köklü bir..familyadan; 'Bâbanzâde'lerden, Ahmed Naim Efendi'yle kardes çocugu olan Recai Bey'in kizi, Yahya Nüzhet Pasa'nin torunu..Fatma Neslihan Hanimefendi ile evlendi. Bu..evliliginden Mehmed (1943) , Ömer (1944) , Ayse (1948) , Osman (1950) ve Zeynep (1954) isimli bes çocugu oldu.

1942 kisinda tekrar 45 günlügüne Erzurum'a askere gönderildi. Askerken yazdigi siyasi..bir..yazi..sebebiyle mahkûm oldu ve ilk hapis cezasini Sultanahmet cazaevinde tatti.

1943, Sanatkarin fildisi kulesinden agoraya indigi; tam olarak belirdigi tarihtir: Içini öyle bir sosyal mücadele ruhu; sanatinin muhtaç oldugu cemiyeti yogurma heyecani kapladi ki, artik çalisamaz oldu ve mücadelesini bir ömür; hükümetiyle, partisiyle, basiniyle, hocasiyle, gençligiyle kendi açtigi bütün cephelerde tek basina sürdürecegi Büyük Dogu Mecmuasi'nin ilk sayisini çikardi. (17 Eylül 1943)

Sonraki dönemlerine bir hazirlik kademesi olan derginin bu ilk devresi, 30'uncu sayida 'Allaha itaat etmeyene itaat edilmez! ' meâlindeki bir Hadîs-i Serif yüzünden, rejime itaatsizligi tesvik suçlamasiyle 1944 Mayisinda Bakanlar Kurulu karariyla kapatildi.
Gün geçirilmeden Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Mimari bölümündeki hocaligindan kovuldu ve ikinci askerligine ikinci defa sevkedilerek Egridir'e sürüldü.

Bu ilk devresinden sonra, 2 Kasim 1945'ten baslayarak 5 Haziran 1978'e kadar günlük, haftalik ve aylik olarak çesitli tarih ve periyotlarda tam 16 devre yayin hayatini sürdüren Büyük Dogu'yu cilt cilt eser faaliyetinin yani sira, 36 sene müddetle tek basina omuzladi; büyük bir fikir ve aksiyon zemini kurdu.

2 Kasim 1945'de Büyük Dogu yeniden çikmaya baslayinca, onu, birdenbire; 'eski Iktisat Vekili Fuat Sirmen'e nesir yoluyle hakaret, Dini tezyif, memleket dahilinde tesekkül etmis Iktisadî, hukukî, siyasî, idarî rejimleri devirmek yolunda propaganda' gibi birçok adlî takibat ve muhakemeyle yüzyüze birakti.

1946 senesinin sonlarina dogru, 13 Aralik tarihli sayisinda; kapak yaptigi mücerret bir kulak resminin altindaki 'Basimizda kulak istiyoruz! ' yazisi Inönü'nün kulaklarinin duymuyor olmasi hakikatiyle birlesince Örfi Idarece tekrar kapatildi.

Birkaç gün sonra Basbakan Recep Peker tarafindan Ankara'ya çagirildi. Recep Peker'in sadece 'biraz ölçülü' davranmasi ve fazla aleyhte yazmamasi karsiligi 100.000 lira teklifi, kabul etmedigi takdirde ise açik açik zindana atilma tehtidiyle karsilasti.

O günler için bir servet demek olan deste 'söz' olmaktan çikmis, üstündeki 'Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankasi' bandajiyle birlikte önündeki masaya birakilmisti. Çok geçmeden; kapatilan dergide tefrika edilmeye baslamis olan 'Sir' isimli piyesinden dolayi 'Milleti kanli ihtilale tesvik' suçlamasiyle mahkemeye çikarildi.

Artik büyük mücadele yolundaydi. 1947 baharinda (18 nisan) Büyük Dogu'yu yeniden ve üçüncü defa çikardi. Birkaç ay sonra (6 haziran) 'Abdülhamîd'in Ruhaniyetinden Istimdat' baslikli Riza Tevfik'e ait bir siirin nesri sebebiyle Büyük Dogu mahkeme karariyle tekrar kapatilirken kendisi de tutuklanarak hapse atildi. 'Türklüge Hakaret'den yargilandi, 1 ay 3 gün tutuklu kaldi ve sonunda beraat etti.

1947 yili içinde; bütün bunlar olup biterken ve arada bir sürü tutuksuz muhakeme, üzerine saçma taneleri halinde gelirken, 'Sabir Tasi' piyesiyle 'C.H.P. Sanat Mükâfati'ni kazandi. Ancak jürinin verdigi karar Parti Genel Idare Kurulu tarafindan iptal edildi.

Yine ayni yil, Büyük Dogu'nun çikmadigi kisa bir arada 3 sayilik mizah dergisini; 'Borazan'i çikardi. 1948'de, Temyiz Mahkemesi, hakkindaki ilk ve meshur beraat kararini, dünya adalet tarihinde görülmemis tertiplerle bozdu. Bütün bir yil geçimini, (ihtimal ki, üzerine Puccini'nin bir operasi takili pikapla, büyükbabasi, Bâlâ rütbeli Marasli Hilmi Efendi'nin ceviz çerçeveli yagli boya portresi hariç) evinde ne varsa son iskemleye kadar satarak temin etti.

1949 senesini; zevcesi, üç çocugu ve kayinvalidesiyle beraber küçük bir otel odasinda karsiladi. Agir Ceza Mahkemesi hakkinda verdigi beraat kararinda israr ederken, Büyük Dogu da kapana-çika; fakat her defasinda kaldigi yerden yoluna devam ediyordu.

Bu yilin Ramazan ayinda (28 Haziran) Büyük Dogu Cemiyeti'ni kurdu.
Subat 1950'de Cemiyetin bir numarali subesi 'Kayseri Büyük Dogu Cemiyeti' açilir açilmaz Halk Partisinin duydugu dehset son haddine vardi. Açilisi yaptiktan sonra Istanbul'a dönüsünde bir yazi bahanesiyle tutuklandi, Türklüge Hakaret Davasinda verilmis beraat karari Temyize 'tekrar ve topyekün' bozdurulur bozdurulmaz da (21 Nisan) hapse atildi.

500 yillik bir Türk ailesine mensup Necip Fazil'in hayatindaki, 'Türklüge Hakaret Davasi'ni da içine alan bu dönem; tesirinin, o günlerde kendisine ne gözle ve nasil bir dehsetle bakildiginin, ne tür bir muameleye..müstehak görüldügünün ve kapi kapi hangi korkunç berzahlardan geçtiginin iyi bilinmesi için, üzerinde dikkatle durulmasi gereken bir dönemdir.

1949 yilinin açtigi, gittikçe köpüren iftira ve lekeleme kampanyasinin ve bu takip ve tarassutun bir neticesi halinde çok geçmeden basina 'Kumarhane Baskini' diye akseden siyasi komplo tertiplendi (24.3.1951) . Bu komplo üzerine Büyük Dogu'nun derhal toplatilan meshur 54. SAYI'sini çikardi. Bu sayidaki bir yazisindan dolayi tutuklanarak cezaevine atildi. Çikisinda Büyük Dogu Cemiyeti'ni tasfiye etti.

1952'de, Vatan gazetesinin sahibi ve basyazari Ahmet Emin Yalman'in Malatya'da bir suikast tesebbüsü ile yaralanmasi (22 Kasim) ile baslayan hâdiseler, malum basinin yaygarasiyle büyütüldü, genisledi ve nihayet onu da azmettirici sifatiyla, o ünlü savunmalarini yapacagi sanik sandalyesine çekti.

11 Aralik 1952'de, bu hadise üzerine yayinladigi, simdi 'Müdafalarim' adli eserinde yer alan 'Maskenizi Yirtiyorum' isimli ünlü brosürle, 1943'ten beri basina gelenlerin ve bütün bu olup bitenlerin genis bir muhasebesini yapti.

12 Aralik 1952'de, yani Malatya hâdisesinden hemen sonra, daha önceki bir mahkûmiyetin infazi bahanesiyle atildigi hapisten 'taammüden katle tesvik ve azmettirmek, katle tesebbüs fiilini medih ve istihsal eylemek' isnadlariyle yargilandiktan sonra, 16 Aralik 1953'te Malatya Dâvasindaki suçsuzlugu (!) anlasilmis olarak çikti.

1951, 1952 ve 1956'da Büyük Dogu'yu günlük gazete olarak çikardi. Büyük Dogu'nun tesiri o kadar büyük oluyordu ki, 1954 seçimlerinden önce, bir parti lideri yaptigi seçim konusmalarinda eline dergilerden çesitli nüshalar alarak; 'Iste Menderes, bu yobazlik âbidesine yardim eden adamdir. Onu ve partisini seçmeyin! ..' diye propaganda yapti. 1957'de de 8 ay 4 gün hapis yatti.

Bu arada; hiçbir zaman ve mekan sarti aramaksizin sürekli yaziyor, degisik sahalarda zirve eserler vermeye devam ediyordu. Ata olan sevgisi ve biniciligi meshurdu. 1958'de, Türkiye Jokey Kulübü'nün ismarlamasiyle, belki de dünyada mevzuunun ilk örnegi olarak, ati bütün ruhu, estetigi, tarihi ve felsefesiyle, sairane bir üslupla ele alan ve anlatan bir eser kaleme aldi.

Büyük Dogu'larin muazzam hücum devresi 1959'da, aleyhine o kadar dâva açilmisti ki, bu dâvalarin yarisi mahkûmiyetle neticelense 101 sene hapis yatmasi gerekecekti.

Mahkûmiyet kararlarinin hizla kesinlesmeye basladigi ve Basbakan'in emriyle Nigde Cezaevinde kendisine tek kisilik konforlu (!) bir hücre hazirlandigi sirada 27 Mayis 1960 Ihtilali oldu. Ihtilalin ilk radyo duyurularindan birinde, zaten çikmayan Büyük Dogu'nun kapatildigi ilan edildi.

6 Haziran günü geceyarisi evinden alindi. 4.5 ay müddetle Balmumcu garnizonunda 'gerekçesiz' tutulduktan ve yüzbasilara varincaya dek en agir hakaretlere maruz birakildiktan sonra, Genel Affa ragmen, 5816 sayili kanun sadece kendisi aleyhinde istisna tutuldugu için, 'toplu tahliye' sebebiyle bayram yerine dönmüs Garnizon kapisina yanasan; kaatilleri, irz düsmanlarini tasimaya mahsus camsiz, kirmizi renkte bir cezaevi arabasiyla Toptasi Hapishanesine nakledildi. (15.10.1960) Ve 1.5 yil içerde kaldi.
18 Aralik 1961'de tahliye edildikten sonra önünde iki yol açildigini gördü; Ya her seyden büsbütün el etek çekmek, yahut her seye topyekün el uzatmak... Tercihi, demir hapishane kapilarindan daha önce de saliverildigi günlerden farkli degildi.


1963 Ilkbaharinda bir davet üzerine açilan 'konferans çigiri' üzerinde evvela Salihli, Izmir; bir müddet sonra Erzurum, Van; daha sonra Izmit, Bursa ve 1964 yilinin ilkbaharinda da Konya, Adana, Maras ve Tarsus'ta konferanslar verdi.

1964'te Büyük Dogu'nun 11'inci devresini açti. Adnan Menderesin aziz hatirasi için kaleme aldigi ve derginin 1'inci sayisinda nesrettigi 'Zeybegin Ölümü' siirinden dolayi takibata ugradi.

1965'te 'b.d. Fikir Kulübü'nü kurdu. Mart ayindan baslayarak sirasiyle Adiyaman, Maras, Burdur, Gaziantep, Nizip, Kilis, Kayseri, Akhisar, Ankara, Kirikkale ve Eskisehir'de konferanslar serisini sürdürürken, günlük çerçevelerine ve bazi eserlerinin tefrikasina da bir gazetede devam etti.
'b.d. Fikir Kulübü' adina Ankara Dil Tarih Cografya Fakültesi'nde verdigi bir konferans üzerine açilan dâvada, 'Din esasina bagli cemiyet kurmak' iddiasiyle yargilandi.

Büyük Dogu'larin 1965 ve 1967 devrelerinde birçok defa 'Hükümetin Manevi Sahsiyetini Tahkir' suçlamasiyle takibata ugradi. Cumhuriyet Halk Partisi, Demokrat Parti ve Milli Birlik Komitesi dönemlerinin ardindan, Adalet Partisi devr-i iktidarinda da takip mevzuu olmaktan kurtulamadi.

27.12.1967 tarihli Büyük Dogu Dergisinde dönemin Basbakani'nin (Demirel) kayitli oldugu Mason kütügünün fotokopisini ilk defa olarak yayinladi.
'Ideolocya Örgüsü' isimli eseri, 'Mümin/Kafir' diyaloglari ve siyasi içerikli yazilari sebebiyle devamli olarak suçlandi, sorgulandi, yargilandi.
1968'de 'Vahidüddin' adli eserini Bugün gazetesinde tefrika edip ilk baskisini yaptiktan sonra takibata ugradi ve kitap toplatildi. Eserde suç unsuru bulunmadigina dair bilirkisi raporu dogrultusunda Mahkeme, beraat karari verdi.

Ileride, kararin Temyiz'e bozdurulmasi ve daha önceki kararin aksine mahkemenin bozma ilamina uymasiyle bu dâvadan da mahkûm olacak (28.11.1973) ve bir müddet sonra Af Kanunu çikacagi için karar infaz edilemeyecekti. Ancak 'Vahidüddin' eseri 2'nci baskisinda hiçbir takibata ugramayip 'zaman asimi'na girecegi halde, 1976'daki 3'üncü baskisindan sonra tekrar takibata ugrayacak ve en asiri fikir düsmanlarinin imzasini tasiyan bütün bilirkisi raporlarina ragmen hukuk anlayisi bakimindan tarihte esi az görülmüs bir mantik üzerine oturtulmus 25 sahifelik bir kararla 1.5 yil mahkûmiyetine sebep olacakti.

1969 yili içinde Erzincan, Antalya ve Alanya'da konferanslar verdi.
Çesitli tarihlerde muhtelif gazetelerde, basmakalelerine, fikralarina ve bazi eserlerinin tefrikasina devam etti; tam sahife Ramazan yazilari kaleme aldi.

Fas'tan, Saraya çok yakin çevreden evine kadar gelen, ömrünün kalan kismini bütün aile fertleriyle birlikte Fas'ta geçirmesi, yani bundan böyle Fas'ta yasamasi teklifini; gözlerini pencereden disariya, alakasiz bir noktaya dikerek, küçük, çok küçük göz tikleri içinde sabirla dinledi. Ilgisiz bir mevzu açarak cevap verdi.

1983 yılında vefat etti.


KAYNAK:http://www.egze.com/edeb/gosteryazar.php?kac=2